Haber
2019-12-24 17:29:38
SESSİZ YAŞADI, RAHMETLE ANIYORUZ

                               SESSİZ YAŞADI, RAHMETLE ANIYORUZ

          Eşin var, aşiyanın var, baharın var ki beklerdin;
Kıyametler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?( Bülbül) 


        Fatih Camii Medresesi hocalarından Temiz Tahir Efendi’nin oğlu olarak dünyaya geldi Dersaatte. Aslı Buharalı bir ailenin kızı olan annesi Emine Şerife Hanım mütedeyyin bir insandı.  Mütevazı bir memur ailesi içinde yetişti. Yaşamı boyunca yokluğun soğuk nefesini hissetti. Derdi yokluk değildi, derdi hep milletimiz oldu. Dallarda serazat uçan bülbüle özendi.  Onun feryadına öykündü. Feryat etmek bülbülün değil vatanı parça parça edilen, işgal edilen o günden bugüne zulme maruz kalan bizlerin gereğiydi. Vatanımıza sokulan hançer her yerden bedenimizi kanatıyordu. Feryat bülbüle değil ancak bize münasip düşerdi. Şiirini milletimizi bu derin uykudan uyandıracak bir vaveyla edindi. 


      Ezan sussun, fezalardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!  
       Hepimizin olduğu gibi Akif’in de en büyük korkusu bu idi. Yüzlerce yıldır İslam’ın kılıcı olmuş milletimizin içine düştüğü hal, elemi oldu. Gök kubbeyi avazıyla süsleyen, günde beş kere gönlümüzü müzeyyen kılan ezan susamazdı. Tüm şairliğini buna adadı. 


       Şenâ’atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın!
Tarihin seyrini değiştiren cihangirlerin mezarları düşman çizmeleri altında ezilemezdi. Kara Bir Gündü o. Yunan komutanın “yendim işte seni Türk” deyip de Orhan Bey’i, Osman Bey’i kabirlerinde muazzep ettikleri gün. Buna ne yürek dayanır, ne bu elemi dile getirecek bir kelime dilden dökülebilirdi. Ecdadın kanları pahasına edindikleri pek çok güzellik birer birer elimizden kayıyordu. İşte Akif böylesi keder yüklü bir iklimin şairiydi.  Dur denilmeliydi bu hüsranla gidişe.
Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!


Bitsin diye yalvardı bir ve tek olan Yaratıcıya bu uğursuz gece. Bitsin artık sabah gelsin. Hep umut yüklüydü. Yese düşersen boğulursun umuda sarıl bak ne olursun diye ümitvar olmayı telkin ederdi. Çalışarak başarılı olacağımızı biliyordu. Batının ilmine fennine talip olmalıyız, ilmin kara sevdalıları biz olmalıyız. Tek çıkış çalışkan olmakta. Asım’ın nesli dedi. Milletimizi bu karanlıklardan çıkaracak bir nesil tasavvur etti. Bu neslin hayalinin kurdu. Bu nesil onunla vücut buldu. Milletimiz Asım’ın neslinde dirildi. Asım’ın nesli diyordun, nesilmiş gerçek/ Çiğnetmedi namusunu işte çiğnetmeyecek. Akif, bir tohumdu. Ardından namusa sahip çıkacak bir Asım neslini inşa etti. Şairler milletlerin öz evlatlarıdırlar. Kelimelerin sihirli ikliminde nice cengâverin yetişmesinde öncü olurlar. İşte Akif’i kıymetli kılan bu yanıydı. Bittik, tükendik denilen yerde; “Korkma” nidasıyla tüm kara bulutları dağıtan bir kahramandır o. Hangi çılgın bana zincir vuracak diye kâinata meydan okuyan bir savaşçıdır Akif. Tüm milletimizi “Arkadaş yuduma alçakları uğratma sakın” çağrısıyla er meydanına çağıran münadidir. İşte bu çağrı, yürekten yapılan bu çağrı dalga dalga milletimizin tunçtan sinesinde makes bulmuştur. Nesillerimize tarihin en büyük medeniyetini inşa etmiş milletimize layık evlatlar olmayı telkin etmiştir. Aradığımız şey uzakta değildir. Biz hazine dolu sandıklar üzerinde oturanlarız. Yapmamız gereken sadece sandığı açabilmektir.  


İhtiyar amcanı dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lafı bol, karnı geniş soyları taklit etme;
Sözü sağlam, özü sağlam, adam ol, ırkına çek.

Bir hüzün şairidir. Hüzün ki en çok yakışandır bize. Yüreği nesillerimizin maruz kaldığı yıkımı kaldıramamıştır. Elem büyüktür. Elem, milletimizi üstün kılan meziyetlerinin yitirilmesinin elemidir. Bu elem bir kişini karı değildir. Hele bir şair yüreği için bu elemi taşımak güçtür. Bu elemi herkese anlatmalı, her yüreği bu elemle ürpermenin kaygısı tüm Safahat’ı doldurur. Bize de elemi dostlarla paylaşmanın güzelliğini miras bırakmıştır şu beyti:  
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım
Elemin büyüklüğü onu çöllere atar. Şair ruhuna ağır gelir tükenen/ tüketilenler. Bir uzlet makamı arar. Aradığı artık Bir olma makamıdır. Bir için feda edilen hayatın Bire kavuşması arzusu tüm yüreğini doldurur. 
Bana Vahdet gibi bir yar-ı müsait lazım
Artık ey yolcu bırak, ben yalnız ağlayayım


Tüm Safahat’ı bir Kuran tercümesi kıymetindedir. Mütedeyyin bir ailenin efradı olarak Hakk’ın peşinde bir ömür sürmüş hep iyi ve güzel olan hakikati aramıştır. Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir; diyerek aradığı hakikatin büyüklüğünü ve ıstırabını dile getirmiştir. 
Akif’in sözleri hakikattir. Kimi incittiğine bakılmaksızın haykırılan bir hakikat. Akif, doğru yaşamış, doğru olmayı şiar edinmiştir. 


Bana sor sevgili kâri’, sana ben söyleyeyim,…
Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;….
Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim,…
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek.


Sessiz bir yaşam sürdü Mehmet Akif. İnsanlar içinde bir insan gibi yaşadı. Çoğu gecelerini aç geçirse de onurundan bir toz tanesi bile feda etmedi. Söylediği her şeyi yaşamıyla da sergiledi. O bir kal insanı olmaktan ziyade hal insanıydı. Safahat’ın son kitabı Gölgelerde: Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince/ Günler bu heyulayı da silecektir/ Rahmetle anılmak ebediyet budur amma/ Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir, demişti. Büyük şairimiz 27 Aralık 1936 da ebet âlemine göç eylemişti. Ölümünün 83. Yıl dönümünde saygı ve rahmetle anıyorum Ruhu şad olsun. 

                          (20-27 Aralık Mehmet Akif ERSOY'u Anma Haftası)


               Yüksel Haşlak / Eğitim Bir-Sen Ankara 1 Nolu Şube Başkanı 

MEMUR-SEN
KONFEDERASYONU
EĞİTİMCİLER BİRLİĞİ
SENDİKASI
Zübeyde Hanım Mahallesi Sebze Bahçeleri Caddesi No:86
Altındağ - Ankara / TÜRKİYE
Tel : 0.312 231 23 06 Faks : 0.312 230 65 28
ebs@ebs.org.tr
Copyright © Eğitim Bir Sen